NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ قَالَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ
إِسْحَقَ بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
أَبِي
طَلْحَةَ عَنْ
أَنَسِ بْنِ
مَالِكٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَوْمَئِذٍ
يَعْنِي
يَوْمَ
حُنَيْنٍ مَنْ
قَتَلَ
كَافِرًا
فَلَهُ
سَلَبُهُ فَقَتَلَ
أَبُو طَلْحَةَ
يَوْمَئِذٍ
عِشْرِينَ
رَجُلًا وَأَخَذَ
أَسْلَابَهُمْ
وَلَقِيَ
أَبُو طَلْحَةَ
أُمَّ
سُلَيْمٍ
وَمَعَهَا
خِنْجَرٌ فَقَالَ
يَا أُمَّ
سُلَيْمٍ مَا
هَذَا مَعَكِ
قَالَتْ
أَرَدْتُ
وَاللَّهِ
إِنْ دَنَا مِنِّي
بَعْضُهُمْ
أَبْعَجُ
بِهِ
بَطْنَهُ فَأَخْبَرَ
بِذَلِكَ
أَبُو
طَلْحَةَ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هَذَا
حَدِيثٌ
حَسَنٌ قَالَ
أَبُو دَاوُد
أَرَدْنَا
بِهَذَا الْخِنْجَرَ
وَكَانَ
سِلَاحَ
الْعَجَمِ
يَوْمَئِذٍ
الْخِنْجَرُ
Enes b. Malik'den; dedi
ki:
Rasûlullah (s.a.v.)
Huneyn (savaşı) günü;
"Kim bir kâfiri
öldürürse eşyası onundur." buyurdu. O gün Ebû Talha yirmi kişi öldürdü ve
onların (üzerlerinde) bulunan şahsi eşyalarını aldı. Ebû Talha (o gün orada
karısı) Ümmü Süleym ile karşılaştı. Ümmü Süleym'in elinde bir hançer vardı. Ebû
Talha ona:
Ey Ümmü Süleym yanındaki
şey nedir? dedi. Ümmü Süleym de:
Allah'a yemin olsun ki
eğer bana o düşmanlardan biri yaklaşacak olursa bununla karnını yarmak
istiyorum, diye karşılık verdi. Ebû Talhâ da bunu Rasûlullah (s.a.v.)'e haber
verdi.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis
hasendir. Biz bu hadisle (savaşta) hançer kullanmanın caiz olduğunu belirtmek
istedik.
İzah:
Müslim, cihad; Darımı,
siyer; Ahmed b. Hanbel II, 114, 123, 190, 198, 279; IV, 46, 50; V, 295, 306.
Bu hadis-i şerif,
savaşta düşmanın silah, at, elbise gibi eşyasının, onu öldüren gaziye ait
olduğunu söyleyen ulemanın delilidir.
Hanefî ulemâsından îbn
Abidin'in beyânına göre bu hadis-şerifte geçen kâfir kelimesinin kapsamına
harpte öldürülmeleri caiz olan kâfirler girinektedir. Bu bakımdan bu ifâde
içerisine kafirlerin kiraladıkları askerler,kafir olan tacirler, efendilerine
hizmet eden köleler, dar-ı harbe kaçmış olan mürtedler veya zimmîler, harb
edemese bile hasta ve yaralı olan kafirler, rey sahibi veya çocuğu olması
umulan yaşlı kafirler girer. Çünkü bunların öldürülmeleri caizdir. Bir
müslüman kafirlerin safında savaşan müslümanı öldürse, öldürülen müslümanın
eşyası öldüren müslümanın olamaz. Çünkü her ne kadar kafirlerin safında savaşan
müslümanın öldürülmesi caiz ise de eşyası ganimet olmaz. Hükümdara isyan eden
müslümanların malları ganimet olmadığı gibi ancak kafirlerin safında savaşan
müslümanın eşyası kafirlerin blup o eşyayı müslümana ariyet olarak vermişler
ise bu takdirde bu müslümanın eşyası Öldüren müslümanın olur.[İbn Âbidin,
VIII, 421-422.]
Bu mevzuda
Bidâyetü'l-Müctehid isimli eserde de şu satırlar yer almaktadır: "İmamın
ganimetten, istediği kimseye payından fazlasını vermesi konusunda ulemâ
caizdir görüşünde birleşmiştir. Fakat hangi şeyden ve ne kadar verebildiği, bu
konuda savaştan önce herhangi bir kimseye söz verebilip veremeyceği bir
kimsenin öldürdüğü kişinin üzerindeki eşyanın imam tarafından kendisine
verilmese bile bu eşya üzerinde hakkı olup olmadığı mevzularında ayrılığa
düşmüşlerdir ki, bunlar bu bab'ın dört ana meselesidir.
Birinci mesele:
Kimisi: İmam herhangi
bir kimseye hissesinden fazla olarak ancak Beytül-mal'ın hissesi olan ganimetin
beşte birinden verebilir" demiştir, tmam Malik te buna kaildir. Kimisi:
"Ancak kendi payı olan beşte birin beşte birinden verebilir"
demişlerdir. İmam Şafiî de bu görüşü seçmiştir.
Bazıları da;
"Ganimetin mecmuundan çıkarır" demiştir. İmam Ahmed ile Ebu Ubeyd de
bu görüşe sahiptirler. Ulemâdan kimisi de; "İmam isterse ganimetin hepsini
istediği kimseye verebilir." demiştir. Bu ihtilâfın sebebi; "Biliniz
ki ganimet olarak aldığınız şeylerin beşte biri Allah'a, peygambere, yakın arka
balara, öksüzlere, muhtaçlara ve yolculara aittir."[Enfâl 41.] ayet-i kerimesi
yle "Sana ganimetlerin hükmünü sorarlar. De ki: Ganimetler Allah'ın ve
Paygamberinindir (istediklerine verebilirler).)Şu halde Allahtan korkun da
bunun için aranızda bulunan gerginliği kaldırın."[Enfâl 1] ayeti arasında
zıtlık var mıdır, yok mudur? diye ihtilaf etmeleridir.
Birinci ayet, ikinci
ayeti neshetmiştir, diyenler: "Her hangi bir kimseye hissesinden fazla
olarak verilen şey, ancak ganimetin beşte birinden veya beşte birinin beşte
birinden verilebilir" demişlerdir.
Bu iki ayet arasında
zıtlık yoktur ve ayetlerin ikisi de muhayyerliği ifade ederler, yani imam
isterse, gamimetin hepsinden verir, isterse kimseye fazladan bir şey vermez de
ganimetin beşte dördünün tamamını askerlere verir, diyenler: "Fazla olarak
verilen şey ganimetin toplamından verilebilir" demişlerdir. Bu ihtilafın
sebeplerinden biri bu mevzudaki hadîslerin çeşitli olmasındandır. Zira bu
mevzuda iki hadis bulunmaktadır. Biri; imam Malik'in İbn Ömer'den
"Rasulullah (s.a.v) bizi Necit tarafına gönderdi, ganimet olarak bir çok
develer ele geçirdik. Her birimize on iki deve düştü. Bundan başka her birimize
ayrıca birer deve daha verildi." mealinde rivayet ettiği hadistir. Bu
hadis fazladan ve/ilen develerin, ganimet taksim edildikten sonra kendilerine
verildiğini göstermektedir. İkinci hadisde, Habip b. Mesleme'nin
"Ra-sûlullah (s.a.v.)'in seriyelere savaşa çıkarken ganimetlerin beşte
birini ayırdıktan sonra, kalanın dörtte birini ve dönüşlerinde de beşte birini
çıkardıktan sonra üçte birini verirdi" mealindeki hadisidir.
İkinci Mes'ele
Ganimetten hisselerden
fazla vermenin cevazına inananlar, fazla olarak ne verilebilir? diye ihtilaf
etmişlerdir. Kimisi: "Habib b. Mesleme'nin hadisinde geçtiği üzere ganimetin
üçte ya da dörtte birinden fazla verilemez" demiştir. Kimisi de yukarıda
geçen Enfal süresindeki ayetin mensuh olmadığına ve âmm manasında olduğuna
kail olup "imam seriyyeye ganimetin tamamını da verse caizdir"
demiştir. Ayetin, Habip b. Mesleme'nin hadisi ile tahsis edildiğine inananlar
ise: Üçte veya dörtte birinden fazla verilemez." demişlerdir.
Üçüncü Mesele
İmam, savaştan önce
herhangi bir kimseye, ganimet vereceği vaadinde bulunup bulanamayacağı
hususunda da ihtilaf edilmiştir.İmam Malik, bunu mekruh görmüş bir gurup ta
caizdir demiştir. Bu ihtilafın sebebi, savaşın gayesinden anlaşılan mana ile
hadisin zahiri arasında bulunan zıtlıktır. Çünkü savaştan gaye, Allah rızasını
kazanmak ve Allah'ın dinini yüceltmek olduğuna göre, İmam birisine ganimet
vereceğini va'dettiği zaman, o adamın kanını dünyevi bir maksat uğruna heder
edeceği endişesi başgösterir. Bunun cevazını gösteren hadis ise yukarıda geçen
Habip b. Mesleme'nin hadisidir. Zira bu hadiste "Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz seriyelere ganimetlerin dörtte ya da üçte birini verirdi"
denilmektedir. Bu ise savaşa teşvikten başka bir şey değildir..
Dördüncü Mesele:
Kişiye, öldürdüğü
şahsın (seleb denilen) üzerindeki eşyasının (imam vermezse) düşüp düşmediğinde
ihtilaf etmişlerdir. İmam Malik: "Savaş bittikten sonra maktulün selebini
eğer İmam onu öldürene vermezse ona düşmez" demiştir. İmam Ebu Hanife ile
Süfyan-ı Sevri buna kaildirler.
İmam Şafiî, İmam Ahmed,
Ebu Sevr, İshak ve seleften bir grup: "İmam, kendisine verse de vermese de
öldürdüğü kimsenin selebi ona aittir." demişlerdir. Ancak bunlardan
kimisi, selebin kendisine düşmesi için, maktul savaşırken maktulu öldürmesini
şart koşmuş ve "Eğer maktulu, kaçarken öldürürse selebi ona düşmez"
demiştir. İmam Şafii buna kaildir. Kimisi de, selebin kendisine düşmesi için
maktulu savaş başlarken ya da biterken öldürmesini şart koşmuş ve:
"Savaşın hengamesi sırasında öldürülen kimsenin sebebi öldürene
düşmez." demiştir. Bunu da Evzâî söylemşitir. Kimisi de : "Seleb
öldürene aittir. Fakat imam Selebi çok görürse taksim edebilir' demiştir.
Bu ihtilafın sebebi,
Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Huneyn savaşının kargaşası dindiği sırada
buyurduğu : "Kim bir kimseyi öldürüşe onun selebi onundur" hadisinin
iki ihtimal mana taşımasındandır. Zira peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bunu bir
fetva olarak söylemiş olabildiği gibi, bir hüküm olarak da söylemiş olabilir.
İmam Malik'e göre, hadisin bir hüküm olma ihtimali daha kuvvetlidir. Çünkü ona
göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bunu başka savaşlarda ne söylediği, ne de
bununla hükmettiğ sabit olmamıştır. Eğer fetva olursa yukarıda geçen Mâide
suresinin 41. ayet-i kerimesi ile çelişir. "Eğer ölenin çocuğu olmayıp da
ana ve babası ona varis olurlarsa terekesinden anasına üçtebir düşer.[Nisa 11]
ayet-i kerimesinden, nasıl terekenin geri kalan üçteikisinin ölünün babasına
düşdüğü anlaşılıyorsa, bu ayetten de ganimetin geri kalan beştedördünün
ganimet ele geçiren askerlere düştüğü anlaşılmaktadır. Ebû Ömer: Bu söz
Peygamber (s.a.v.) efendimizden, Huneyn savaşından başka Bedir savaşında da
işitilmiştir." demiştir.
Hz. Ömer'den de:
"Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zamanında selebi taksim etmezdik" diye
söylediği rivayet olunmuştur.
Ebu Davud da Avfb.
Malik el-Eşcai ile Halid b. Velid'ten: "Peygamber (s.a.v.) Efendimiz
maktulün selebini katile verirdi" diye rivayet etmektedir, îbn Ebi
ŞeybedeEnes b. Malik'ten "Bera b. AzıpDaresavaşındaMer-zuban'ı atı
üzerinde mızrakla öldürdü ve Merzubanın selebi otuzbin dirhemi buldu. Bunu
öğrenen Hz. Ömer Ebû Talha'ya "Biz selebleri taksim etmedik. Fakat
Merzubanın selebi büyük bir meblağ tuttuğundan taksim edilmesinin gerektiği
kanaatindeyim dedi." diye rivayet etmiştir.
İbn Ebî Şeybe, İbn
Sîrîn'den: "Enes b. Malik bana: Bu, islamiyette ilk taksime tabi tutulan
selebtir dedi" diye rivayet etmiştir. Miktarı çok ve az olan selepler
arasında ayırım yapanlar, buna dayanmışlardır. Âlimler, selebin ne olduğu
hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Kimisi: "Maktulun üzerinde bulunan bütün
şahsi eşyası selebtir" demiştir. Kimisi: "Eğer bu eşya arasında
altun ve gümüş bulunursa bunlar selebe girmezler" demiştir. bk. Meylânî Ahmed, Bidayetü'l-Müctehid, I,
594, 597.